ANASAYFA  
 
 
 
Salih OKUMUŞ
salihokumus@salihokumus.com
 
 

Teknik ve Devlet

11.2.2016

 

1.      Devletin Teknikle Buluşması:

Önceki bölümde tarif edilen hantal ekonomik organizasyon, bir siyasal tekniğin kurulmasını gerektirir. Ekonomik politikanın kararlarını başka hiçbir şey yönetemez. Burada ekonomik politikadan kasıt, topyekûn bir yönetimdir ki, o da devlettir. Devlet herhangi müdahaleyi asla istemese de teknikleşmek zorunda kalır.

Devlet, teknikleri her zaman kullanmıştır. Ancak Fransız İhtilaline kadar, bu teknikler hep sınırlı alanlarda kullanılmıştır.

Şimdi Fransız Devrimi sırasında kullanılan tekniklerden kısaca bahsedelim:

a. Eski Teknikler: (Asker Devletten Klasik Devlete): Bu dönemde kullanılan tekniklerin başında Askeri Teknikler gelir. Bu teknik o zaman bile ileri bir sistemi temsil ediyor ve pek çok açıdan gelişmiş bir yapıya sahipti. Geleneksel katılığın kırılmasına yardım etmişti. Tahkimat ve Lojistik, askere alma, askeri hastaneler hepsi önemli bir gelişme yaşamıştı. Ancak hala sivil ve askeri idare birbirine karıştırılmaktan kurtulamıyordu.

18. Yüzyılda Fransa’da başlayan askeri gelişmeler, bilhassa Lojistik ve Taktik alanında belirgin bir üstünlük sağlar. Askeri konumlanma ve hareket yeteneği ordunun başarısını belirgin biçimde etkileyen bir unsur haline dönüşür. Burada araçlar ekonomisi sonucu belirler. Askeri strateji ile ilgili hizmetler gelişti ve sayısız teknikler doğdu. Sonuç olarak modern savaşlarda geniş insan kitleleri ve maddi araçlar kullanılır. Teknik gelişmeler sonucunda savaş sırasında Tıp ve Levazım Hizmetleri sağlanır. Askeri teknik çok eski bir tekniği temsil etse de, şu an tamamen devlet tarafından yerine getirilmekte ve onun çalışanları tarafından tasarlanmaktadır. Halka dayalı ve zorla kitlesel asker toplayan ordularda bu durum tam tersine gelişir.

Fransız İnkılabı sırasında maliye işlevine tekabül eden Maliye Tekniği de gelişir. Aslında bütün teknikler içerisinde en çok gelişen maliyedir. Devlet burada esas itici kuvvettir. Bilhassa 4. Philip’le başlayan bu yenilikler, 14-16. Yy. da tamamlanır. Bunlar içerisinde, çift girişli muhasebe, bütçe yönetimi, bütçe ile hazine yönetiminin ayrılması ve borç yönetimi gibi yenilikler vardır.

Napolyon’un reformları bazı yenilikler getirse de o da sınırlıydı. Napolyon özellikle vergiler ve yönetimler alanında başarısız oldu. Ancak, maliyenin genel ekonomiye entegrasyonu ile Kamu Maliyesi kavramı ortaya çıkmasına neden oldu. Aslında bu gün devletlerin karşı karşıya kaldığı en büyük tehlikelerden biri kamu maliyesiyle ilgilidir.

Adaletin işlemesi hızla bir Hukuk Sistemini doğurdu. İdeoloji ve İnsan faktörü bunda her zaman önemli bir rol aynadı. Bu nedenle Hukuk Sistemi bir bütün olarak hukuk’u ele geçiremedi. Roma döneminden sonra adaletle teknik her zaman çatışmaya devam etti.

İdari işleve bir İdari Teknik uygun düşer. Hukuk alanında olduğu gibi, insan unsuru burada da belirgin bir rol oynar. Tekniğin gelişmesine engel olur. Bu devirde Fransız idare sistemi, sırf ampirizme (deneysel) dayalıydı. Napolyon, idareyi rasyonel bir şekilde sistematize etmeyi ve teknik bir organ yaratmayı başardı. Ama etkin bir eylem sağlayacak organ hala yoktu. Yönetimler arasında İletişim eksikti. Paris’le Marsilya arası 8 gün sürüyordu. Yerel yönetimler arasında doğan bu eksiklikler, toplumsal çatışmaya da neden oluyordu. İdarenin birçok konuda nasıl tavır alacağı da belirsizleşiyordu.

19. Yy. sonuna doğru çok daha teknik nitelikli organizasyon ve idari eylem kuralları ortaya çıkmaya başladı. Bunlar idare hukukunun içeriğini oluşturdu. Kamu işlevi, merkezileşme ve âdem-i merkeziyetçilik (güçlü yerel yönetimler - Liberal ekonomi modeli) kavramları daha kesin bir çerçeve kazanmaya başladı. Bu gün idare hukuku tekniği yeterli bir yönetim biçimi olarak görülmese de yerine geçebilecek bir teknik hala geliştirilememiştir.

Son olarak, devlet siyasi bir fonksiyon icra eder. Tüm diğer fonksiyonları kendi bünyesinde toplar. İç ve dış meselelerle ilgili genel bir istikamet çizer. Devrim sırasında bu siyasi fonksiyon pek gelişmemişti. Gizli diploması yürütülüyordu. Politika, bir İçişleri bakanının, bir büyükelçinin, bir millet meclisinin veya bir diktatörün kaprislerine göre yürütülüyordu. Yani kişisel yetenek ve kabiliyetler politikayı belirliyordu. Henüz teknik bir düzen yoktu.

Bir siyasal tekniğin başlangıcı, Lenin’in ortaya çıkmasını beklemek zorunda idi. Lenin’in tekniği bile, başka tekniklere dayanmak zorunda idi. Bilimsel bilgi elde etme teknikleri, strateji teknikleri ve eylem biçimleri ile küresel biçimde sosyal teknikler ancak bugun tasarlanma sürecindedir.

Devletin en önemli teknik faaliyeti, 20. Yy. başına kadar tamamen ampirik kaldı. Ancak devletin kullandığı tekniklerin ortak bir özelliği vardır: 1. Gerek amaçları gerekse araçları açısından sınırlıdır. 2. Sadece koordine edilir ve ara sıra kullanılır. 3.Aralarındaki ilişki her zaman devlet tarafından belirlenir ve şekillenir.

b. Yeni Teknikler: (Klasik Devletten Modern Devlete - Modern Devletin Doğuşu): Dünyadaki gelişmeler ve hızlı değişim, devletlerin de başka tekniklere ihtiyaç duymasına neden olur. Çok geçmeden, devletler başka tekniklerle temasa geçer. Devlet, 18. Yy.’ın sonundan itibaren karşılaşmaya başladığı bu tekniklerle nihayet yüzleşir ve teknik olgusunu kabullenmek zorunda kalır. Siyasi, sosyal ve insani açılardan devlet ile tekniğin bu kesişmesi son devrin en önemli meselesidir.

Devlet uzun bir zaman teknik olgusundan habersizdi. Bu daha çok inatçı gelenekselcilikten kaynaklanmaktaydı. Hatta bunu teknik barbarizm olarak görüyordu. Bu durum toplumsal olayları idrakte yaklaşık yarım yüzyıllık bir gecikmeye sebep olur. Bu yüzyılda devlet teknik olgusuyla geleneksel çerçeveden çok daha farklı bir olguyla karşılaşır. Bunun fikirlerin yayılması, demografi, milliyetçilik, sömürgecilik ve maliyetin devlete etkisi gibi çok farklı nedenleri vardır. Ancak biz burada sadece doğrudan teknikle ilişkili nedenler üzerinde duracağız:

1. Eskiden sadece bireyin kullandığı önceden devletin hiç nüfuz etmediği alanlara yayılmasıdır.

Bu teknikler arasında eğitim, ulaşım, yoksullara yardım ve hatta manevi teknikler de vardı. Bu tekniklerin kullanımının iki etkisi vardı. Bunlar daha açık ve daha farklı sonuçlar doğurdular ve devletin dikkatini çektiler. Ayrıca uygulandıkları faaliyet alanlarının önemli ölçüde genişlemesini sağladılar. Büyük insan kitlelerine ulaştılar, onlarla etkili biçimde çalışabileceklerini ispatladıklarında özel olmaktan çıktılar ve devletin ilgi alanına girdiler.

Söz gelimi, Pont des Arts’da birkaç erkek öğretmen tarafından verilen eğitim, organizasyon tekniğiyle Pedagoji Üniversitesinin kurulmasına yol maçınca devletin dikkatini çekti.

Bireysel eğitimden Pedagoji Üniversitesine giden bu yol, ancak organizasyon tekniğiyle olabilmiştir. Bir başka ifade ile, kitlelere uygulanabilir olmasıyla, bireylerin kendi faaliyet alanlarını özelden Kamusal’a dönüştürür. Bu teknikler belli alanlar için tasarlanmış ve kesin başarıyı hedeflemişti. Etkileri arttığı ölçüde genişleyip büyür ve bireyin imkânlarını aşmaya başlar.  İşte o zaman kullanılmaz hale dönüşürler. Bilhassa büyük maliyet gerektiren teknikler, devlete ihtiyaç duyar. Devlete müracaat edilmediği durumlarda da, devletin kendisi kadar büyük ve güçlü organizmalar kurmak zorunluluğunu doğurur. Tröstler ve şirketler, işte bu teknik aygıt tarafından gerçekleştirildi. Büyük şirketlerin ana bütün stratejisi kâr güdüsü üzerine kuruludur. Hatta bazen devlet bile bu şirketlerin tekniklerini kullanarak, bireyi soymak ve yağmalamaktan geri kalmaz. Kullanılan teknikler zaman zaman bireye veya topluma zarar verebilir. İşte bu yüzden devlet bazı sahalarda kontrol mekanizmaları oluştur. Atom enerjisinin üretimi, radyo ve Tv yayınları gibi alanlarda kontrol mekanizmalarının oluşturulması bundandır.

2. Tekniklerin uygulanmasının son derece pahalıdır.       

Bireysel veya aile sermayesi, teknik icaplara cevap veremez duruma gelir. Nükleer fizikte yapılan modern araştırmalar, faturayı devletin ödemesini öngörür. Hatta CERN’de olduğu gibi, ödeme dengelerini bir devletin gücünü aşmaya başladığında, fatura bir araya gelen devletler tarafından ödenir.

Bir kere teknik gelişmeye başlayınca, önü alınamaz, harcamalar kat kat artar. Yeni teknikler bir uygulayıcı ve yüksek maliyet gerektirir. Bir ülkedeki elektrik şebekesini, organize etmek, bu hizmeti topluma vermek devletin gücünü gerektirir. Ya da şehir planlama teknikleri geliştikçe bu tekniklerin uygulama alanlarına olan ihtiyacı da yeni bir problemi ortaya koyar. Bu planlar ilelebet kâğıt üzerinde kalamaz. Su kaynakları, hava kirliliği ve çevre problemleri de aynı şekilde bir uygulayıcı ve maliyet gerektirir. Bu sorunların hepsi de özel şahısların gücünü aşar. Burada soru şudur: Kim uygulayacak, nasıl uygulayacak ve nerede uygulayacak? Bu soruların tek cevabı vardır, o da devlet’tir.

3. Tekniğin kullanımında devletin rolü ve bu role ilişkin devletin anlayışındaki dönüşüm dikkat çekicidir.

Devlet, faaliyet alanları bakımından oldukça geniş ve sayıca fazla faaliyet üslenmektedir. Kendisini, topluma hakim bir üst akıl olarak görmektedir. Bu yüzden topluma emirler vermektedir. Bu da ulusal yaşamı bütün cepheleriyle üslenen bu organizmayı ulus-devlet modeline doğru sürükler. Devlet ulusal yaşamı organize etmeye ve onun çeşitli kolektivitelerini yönetmeye çalışır. Kısaca devlet, eskiden kişi ya da özel grupların alanı olan işlevler üstlenmeye başlar. Bu işlevleri yerine getirirken de, bireylerin kullandıkları tekniklerle karşılaşır.

Örneğin yukarıda örnek verdiğimiz üzere, devlet eğitimi üstlendiğinde, özel şahıslarca geliştirilmiş tekniklerle karşılaşır. Bunlar, eğitim organizasyonu ve pedagojidir. Ekonomide de durum böyledir. Devlet hem üretici, hem de tüketicidir. Teknik gelişmeler, kaçınılmaz biçimde devletin bu alana müdahalesini doğurur. Kendi teknik potansiyelinin de bu sayede arttığını görür. Ulus-devleti de bu ekonomik yapı doğurur. Faşist devletin oluşumunda İtalya ve Almanya’nın içinde bulundukları ekonomik açmazdı. Ulus-devlet temelde ekonomik gelişmelerin durmasına bir tepki idi.

Kısaca ekonomik sorunlar artık tüm toplumun sorunudur. Toplumun ekonomiye adapte edilmesi teknik bir meseldir. Bu da, devletin sorunudur. Rejimle, demokrasiyle, yönetimle, kanunla, hukukla ilgilidir. Kısacası yeni bir teknik kullanımı manasına gelir.

İşte bu sebeple özel kamusal tekniklere ihtiyaç duyular:

c. Özel Kamusal Teknikler: Başlangıçta kişiler tarafından geliştirilen ve daha sonra devletin kullandığı teknikler, geleneksel siyasi tekniklerden çok farklı özellikler içerir. Bunlar, kökenlerinde ve gelişim çizgilerinde şu özellikleri gösterirler:

1. Devletin tekniklerinden daha gelişmiş ve daha iyi adapte olurlar. Tamamen kişiseldirler. Kişinin yeteneğine ve çıkarına göre hareket eder.

Birey devletten daha gerçekçidir. Aynı sorunlarla karşılaşan birey ve devletin çözümleri her zaman bireyin lehinde sonuçlanır. Bilhassa ticari alanda propagandanın kullanılmasıyla, yeni tekniklerin gelişmesinde önemli bir mesafe kat edilir. Ancak bireyin sınırlı finansal kaynaklara sahip olması, teknik ve maliyet hususunda yeni bir çözüm arayışına neden olur ki, bu da daha evvel belirttiğimiz, araç ekonomisiyle ilgilidir. Devleti doğrudan ilgilendiren alanlarda bile, bunu görmek mümkündür. Devlet yönetiminin makineleşmesi, 1914’ten beri özel bankacılık kurumlarının ve 1926’dan beri Alman sanayisinin yaptığı deneylerin bir sonucudur.

Genel olarak devlet yönetimi hantal ve pahalıdır. Alelade sonuçlar için devasa aygıtlar gerektirir. Sonuçlar, teknik kaliteden ziyade kullanılan araçların büyüklüğü sayesinde elde edilir. Burada, özel şahıslar lehine gelişen bir de kapitalist rekabet sorunu ortaya çıkar. Bu da özel tekniklerin gelişmesinde büyük bir ivmeye sebep oldu. Rekabet maliyeti, o da yeni tekniklerin gelişmesini tetikledi. Bu da özel ihtisas alanlarının doğmasına yol açtı.

2. Bireylerin tasarladığı teknikler, uzmanlaşmanın bir ürünüdür. Uzmanlaşma da, önce bilimsel alanlarda görülür. Çok geçmeden de tekniklerin dünyasında kendine yer bulur.

20. Yy. başlarına kadar her teknik şubesi, diğerinden bağımsız çalışıyordu. Aralarında çok az ilişki vardı. Çabalarını koordine edecek bir organ da yoktu. Çoğunluğun amacı toplumun gelişmesi değil, parasal kazançtı. Her birey kendi başarı yolunu buluyordu. Zamanla bu uzmanlaşma çok ileri teknikler doğurdu.

3. Özel bireylerce yaratılan teknikler, devletin tam tersine hızlarını nadiren yavaşlatırlar. Sürekli ileriye doğru hareket halinde olup, giderek insan faaliyetlerinin tüm alanlarını etkiler.

Tekniğin yeni imkânları keşfetmek için tam da aranan araç olduğu görülür. Fabrika sisteminin yaygınlaşması, belli yeni alanların keşfini de beraberinde getirdi. Bilhassa işsizlik ve ekonomik krizler yeni teknikler bulunarak aşıldı. Halkala İlişkiler ve İnsan Kaynakları adı verilen bu teknikler, iş dünyasının canlanmasına vesile oldu. Bu tekniklerin amacı, insanı teknik çevre ile ondan zarar görmeyecek şekilde entegre ve adapte etmektir.

d. Devletin Tekniklere Tepkisi ve Yansımalar: Devlet bireylerin geliştirdiği tekniklerle temas kurduğunda, yada tekniklerin bir kamusal ilgi alanını etkileyen özel ilgi alanlarıyla karşılaştığında hem bu alanı hem de bu mutasyonu doğuran teknikleri ele geçirerek tepki verir. Çalışır vaziyette olmaları sebebiyle de benimser. Teknik her zaman ileriye hareket eder. Teknik olgusu, bir kuruluş devlet kontrolüne geçtiği zaman değiştirilmez. Yani, devlet teknik kuralları değişikliğe uğratmaz. Doktrinel nedenlerle bile bunu yapsa, kaçınılmaz biçimde bir geriye dönüş yaşayacaktır. Fransız devrimi sırasında, özel sektörden ele geçirdiği sosyal hizmetler ve eğitim sektöründe, devrimin yürütücülerinin istekleri ve geleneksel yöntemlere geri dönüş gibi nedenlerle işleyiş başarısızlıkla sonuçlanır. Ve derhal sosyal hizmetlerdeki bireysel teknikler ile Cizvit papazlarının eğitimde kullandıkları hazırda işleyen tekniklere geri dönülür.

Devlet tüm teknik alanları ve araçları sahiplenmekle aslında kapitalist bir devlet haline gelir. Kendi gerçek çıkarını anladığında da, teknik açıdan önceden var olan hiçbir şey katmaz, hiçbir şeyi değiştirmez. Devlet, tekniklerden elde edebileceği faydanın farkına vardığında tekniklerin tüm alanlarda faydalı oluşunu gördüğünde, bilinçli olarak onları kendine mal etmeye yönelir.

Devlet bu tekniklerden istifade ettiğinde eski klasik yapısından kurtularak gelişir ve modernleşir. Polis devletinden sosyal devlete doğru bir yol alır. Böylece bu teknikler, düzeni kurmaya, özgürlükleri teminat altına almaya, hatta devletin siyasi kaderini belirlemeye yardımcı olur. Şimdiki gelişmesiyle teknik, artık devletin kontrolündeki pasif bir araç olmaktan çıkmıştır. Tıpkı bireylerin elinde olduğu gibi, gelişmeye ve ileri atılmaya hazırdır. Bunu bizatihi, devlet işleyişinde, bürokraside görülen makineleşmede görmek mümkündür. Makineleşme, geleneksel ofis sistemlerini baştan aşağı değiştirir. İşlevsel gruplaşma ve kırtasiyeciliğin önüne geçer. Bu da, mali ve istihdam ekonomisi yönünden önemli bir kazanç sağlar. İsrafı önler. Kaliteyi artırır. 

Tekniğin en etkisiz olduğu alan Hukuk alanıdır. Yani bu alan henüz teknik medeniyete uygulanabilmiş değildir. Hukuk halen geleneksel toplumun bir işlevi gibi algılanır. Adeta giydiği zırhın altında ezilen bir şövalye görünümündedir. Gerekli esneklik ve hıza sahip değildir. Bu yüzden de gerekli dönüşümü sağlayamaz. Hukuk, kendi geriliği yüzünden radikal bir biçimde zayıflamaktadır. Sadece yasa yapmakla uğraşmaktan ziyade, modern tekniğin gerekli kıldığı yapıları keşfetmeğe çalışmalıdır.

e. Teknik Organizma: Tekniklerin devlet üzerinde tesirlerinin bir diğer sonucu da, devletin bir bütün olarak muazzam bir teknik organizmaya dönüşmesidir.

Modern devletin uyguladığı tekniklerin boyutlarını tam manasıyla anlayabilmek için, geleneksel alanın dışında kalan tekniklerin özelliklerini bilmek gerekir:

1. Her çeşit sanayi ve ticaret teknikleri (devletin patron-devlet’e dönüşmesi)

2. Sosyal güvenlik, aile tahsisleri ve devletleştirilmiş bankalar dahil sigorta ve bankacılık teknikleri.

3. Tüm hizmetler arasındaki koordinasyon komisyonlarını da içeren organizasyon teknikleri.

4. Propaganda hizmetleri, mesleki rehberlik ve psikoteknikler dahil psikoloji teknikleri.

5. Radyo Televizyon, resmi nitelikteki sinema sanayi, şehir planlama ve kontrollü turizm de dahil sanat teknikleri.

6. Çeşitli bilimsel araştırma merkezlerini de kapsayan bilimsel teknikler.

7. Genel ekonomik planlama, ulaşım planlaması ve şehir planlamasını içeren keyfi amaçlara sahip planlama teknikleri.

8. Damızlık insan çiftlikleri, ötenazi, zorunlu anlaşılma ve tıbbi kontrol ve sosyal yardımı içeren ve az rastlanır olsa da şimdiden bir realite olan biyolojik teknikler.

9. Sosyolojik teknikler (kitlelerin yönetimi ve kamuoyunun incelenmesi için).

Bunların her biri çeşitli alt teknikleri, karmaşık mekanizmaları ve uzmanlık yöntemlerini ihtiva eder. Modern devlet bu teknikler olmadan, devleti yönetemez. Devlet artık bir rejimden, ya da ürkütücü ve kontrolsüz bir güçten çok, modern dünyanın teknikleri toplamını işleme sokan ve artan bir karmaşalığa sahip bir organizasyondur. Teorik olarak politikacılar bu mekanizmanın merkezinde görünürler, ama aslında aşamalı olarak mekanizma tarafından elemine edilirler. Yani devlet adamları, bu makinelerin kifayetsiz müttefikidirler. Bu makineler devlet adamları olmadan da aynı mükemmellikte işlerler.

Devletin teknik dönüşümü teknisyenlerin hakimiyetine yol açar. Teknisyenler milleti politikacılardan farklı ele alır. Onlar için millet yönetilecek bir meseledir. Onların derdi tekniktir ve hesaba katabildikleri ancak kendi araçlarını kullanmaktır. Teknisyen devletin idari karalarından çizdiği organizasyon şemasına kadar, her alanda her daim etkilidir. Bilhassa hükümette idare ve verimliliğe dair ulaştığı yargılarla öne çıkar. Siyaset hedefi belirler, ama teknisyen son noktasına kadar araçları dikte eder. (Ellul:2003:280) Devletin dönüşümünde teknisyenlerin egemenliğini işaret eden ikinci husus, teknik gelişmenin önündeki ideolojik ve moral engellerin tedricen kaldırılmasıdır. Oysa devlet sadece kanun ve nizamdan ibaret değildir. Vatandaşları arasında adil ilişkiler kurmakla da görevlidir. Bu sebeple bazen özel kişilerin saf tekniklerine sınırlar koyar. Mesela patlatıcıların üretimini yasaklar, tröstlere karşı mücadele eder, işçilerin istismar edilmesine karşı çıkar.

f. Politikacı – Teknisyen Çatışması: Aslında bu sonuç, bir yandan da Politikacılar ile Teknikler arasın gizli bir çatışmayı da beraberinde getirir. Tekniklerin devlet aygıtına zoraki girmesi, politikacılarla teknisyenler arasında bir çatışmaya sebep olur. Kısacası bu seçilmişlerle atanmışlar arasındaki güç ya da yönetme kavgasıdır. Oysa, modern dünya, başarı için; “otoriter yöneticiler yerine teknisyenlerin öne çıktığı” devlet modellerini önermektedir. Bu yönetim biçimlerinde, kararlar teknisyenler tarafından alınır, seçilmişler tarafından uygulanır.

Peki gerçek böyle midir?

Komünist Partisi ile ITR  (Teknik entelijansia tarafından oluşturulan kooperatif organizasyonu) arasındaki çatışma, Nazi Partisi ile Hitler iktidarı arasındaki keyfi turumlar, çoğu zaman teknokratların başını ağırtacak problemler yaratırlar. Yani iki sınıf arasında ortaya çıkan bir çatışmadan söz edebiliriz burada. Ülkemizde de bu tarz işleyiş bozukluklarına rastlanır. Daha düne kadar, bilhassa 1980 öncesi siyasi iktidarlar döneminde politikacılar tarafından alınan yanlış kararlar, bürokratlar tarafından düzeltilmek zorunda olmuştur. Yani seçilmişler, tekrar seçilmek adına, gündelik politika argümanlarıyla, ücret ve istihdam politikaları başta olmak üzere, emeklilik, sanayi, ulaşım gibi birçok alanda büyük itirazlara rağmen yanlış kararlar alıp bunları uygulamak üzere teknisyenlere havale eder. Yani önce karar alınır, sonra uygulayıcılar teknik geliştirir. Oysa olması gereken, zaten var olan tekniğin size sunduğu kararı alıp uygulamaktır. Amerika’da teknisyenler gerekli düzenlemeleri yapar, politikacılar da buna göre kararlar alırlar.

Acaba, AKP hükümetlerinin bilhassa ekonomideki başarısı burada mı gizlidir? Bunun için iktidarın ekonomi yönetim modeline bir göz atmak lazımdır. AKP politikacılarının, belediyecilik faaliyetlerinden ciddi bir teknik ve yönetim dersi aldıkları görülüyor. Başta bakanlıklar olmak üzere büyük KİT’lere Avrupa ve Amerika’da öğrenim görmüş veya buralardaki uluslararası şirketler, kurumlar ve organizasyonlarda görev alan genç, dinamik, eğitimli kişileri getirdiler. Yani teknisyenler politika yapmaya başladılar. Tekniksyen-politikacı diyebileceğimiz bu insanlar, devlet yönetimi ile tekniğin bir araya gelmesinde başarılı oldular. Keyfi uygulamalardan ve kararlardan kaçtılar. Realiteye uygun hareket ettiler. Bunlar, yeni politik bir kimlik kazandılar. 12 Eylül döneminde kısa bir süre teknisyenlerin öne çıkması ve Özal döneminde devlette başlayan teknik dönüşümün bunda payı yok değildir. Propaganda tekniklerini kullanmada son derece başarılı oldular. Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle başlayan gerginlik ve çatışma ortamı hariç, ki bu da bir taktik gereği idi. Bunda da başarılı oldular. Parayı, insanı iyi kontrol ettiler. Bunları yaparken hep teknikleri kullandılar. Çağımızın modern devlet yönetimini mevcutlar içinde galiba en iyi onlar anladılar. Peki dış politikada da durum böyle midir? Sıfır sorun politikası tutmuş mudur? Şöyle bir etrafımıza bakarsak, sorunun cevabını açıkça görürüz. Etrafımız ateş çemberi, başka ne diyeyim ki!

Tekrar konumuza dönersek, politikacı ile teknisyen arasındaki çatışma yozlaşmaya dönüşürse bu büyük bir tehlikedir. İktidar sarhoşluğu ve zengin olma hırsı/fırsatı politikacıları çok çabuk yozlaştırır. Devletin teknikleşmesine paralel olarak politikacılarla teknisyenler arasında artan bir temas vardır. Teknik, devlet yönetimi için zorunlu bir aygıt olmasına rağmen bazen, önü, yozlaşma tarafından kesilebilir. Teknisyen bir insandır, bu yoz ortamda kendisi de pekâla yozlaşabilir. Bu durumda, tekniği bir tarafa itebilir veya tekniğin katı uygulamalarını gevşetebilir. Yanlış yola sapabilir, kayırma ve özel ayrımcılığa tevessül edebilir. Yani, ayakkabı kutusuyla paralar, evinin dolabında bulunabilir. 5 milyon $’lık bir saat takabilir. Yeni politikacı olmasına veya daha yeni bir bürokrat olmasına aldırmadan Apartmanları, yazlıkları, cici cici spor arabaları olabilir. Sanırım yine ekonomik model olarak başarılı bulduğum adı geçen hükümetin son birkaç yılını gözden geçirdiğimizde ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Politikacıların yozlaşması, devletin dev bir özel teknik aygıta topyekûn dönüşmesini engelleyen tek faktördür. Bu durumda bile, dönüşümün ivmesi artar, kamuoyu bunun başarısı için yönlendirilir. Ancak, özel kişilerin elindeyken devlet tarafından frenlenen teknikler, devletin eline geçtiğinde kontrolsüz hale gelirler. Maalesef, devlet mekanizmalarında kendi kendini sınırlama söz konusu değildir. Devlet insanlarla teknikler arasında tek bariyerdir, ama geometrik olarak aratan teknik eski raison d’etat[1] ile karşılaştığında bir bariyer olmaktan çıkar. Yani yeni teknikler, eskilerini tasfiye ettiğinde eskiler iç engellerini kaybetti. Bu durumda devlet kendini raison d’etat ile hemfikir olabilecek araçlara sahip buldu. Bu araçlara sahip olur olmaz da tereddüt etmeden onları uyguladı. Çünkü sonuçların mükemmelliğine dair hiçbir kuşkusu yoktu. Aynı zamanda bireyin elindeyken çeşitli sınırlamalarla karşı karşıya kalan bu mükemmel teknikler de devletin eline geçmiş oldu. 

g. Teknik ve Anayasa: Ardant, “Devletin Teknikleri” aslı eserinde, hiçbir devletin, hiçbir rejimin teknik olmadan yaşayamayacağını vurgular. Tekniklerin her biri kendi alanında en iyi araçları sağladıkları için kesin sonuç verirler. Planlama da tekniğin bir parçasıdır. Kedisini yavaş yavaş her rejimde dikte ettirir. Planlama hem siyasal yaşamın tüm alanlarına, hem de tüm devlet rejimlerine yayılır. Mesela Almanya’da asi gençleri faydalı hale getirmek için bazı planlamalar yapılır. Rusya’da gençlik hareketlerini kontrol için, Fransa’da burs ve turizm için planlamalar yapılır. ABD’de spor planlanır.

Nüfus ve göç gibi sebeplerden sosyal şehir planlamaları yapılır. Toplama kampları, çeşitli polisiye tedbirler hep düzenin sağlanmasına yöneliktir. Ancak bunlar yapılırken de teknik aygıtlar kullanılır.

Ticari faaliyetlerde de durum böyledir. İç piyasada dolanan mal ve hizmetler, uluslararası nitelik kazandığında tamamen devletin kontrolüne girer. İç piyasada iken tüketici araştırmaları üzerinde yoğunlaşan mesele, uluslararasılaşınca dış ticaret açığı olup olmadığına yönelir.

Devletin anayasaları, tekniklerin kullanımını değiştirmezler. Ancak tekniklerin kullanımı devlet yapıları üzerinde hızla tesir eder. Demokrasiyi baltalar, yeni bir aristokrasi yaratma eğilimi taşır. Georges Feduman konuyla ilgili yazılarında “Sosyal eşitliğin ancak bir mite, tekniğin de görülmemiş ölçüde teknik düzeyde bir hizmetkârlar ve yöneticiler azınlığına dönüştüğünü söyler.” (s.209) Geniş bir avam ya da ortalama avam kitlesine karşın elit bir grup ortaya çıkar. Bu insanlar modern devlet gücünün merkezine yakın insanlardır.  Devlet artık ortalama insanların gücüne değil, bu elitin kabiliyet ve bilgisine dayalıdır. Bu da uzmanlaşmayı zorunlu kılar.

Modern devletin eninde sonunda topyekûn bir adaptasyona mecbur kalacağı kesindir.  Bunun için çoğu zaman anayasada en ufak bir değişikliğe bile gerek duyulmaz. Tüm sorun siyasal güçlerin ortadan kaldırılmasına, tamamen formel ve görüntüden ibaret kalmalarına indirgenebilir.

Teknoloji devleti, doğrudan doğruya modern devlete tekabül etmektedir. Çünkü teknik olarak yapılandırılmış, verimliliğe, düzene ve sürate tapan insanların ta ruhunda bulunmaktadır. Geleneksel devlet ise, başka niteliklere ve kaybolan güçlere tekabül eder.

h. Teknik ve Sosyal Doktrinler: Teknik sadece devletin yapısını değiştirmez, siyasal doktrinleri de geliştirir. Doktrinlerin ortaya çıkışı, tam olarak devlet tekniklerinin gelişmeye başladığı döneme rastlar.  Doktrinler toplumsal durumu aynen ifade eder, bu yüzden de hayatidir. İnsanlar doktrinlere inanır. Doktrinler, yayılma eğilimi gösteren bir güçtür. Geleneksel demokrasinin doktrinleri ise, insan hakları çerçevesinde bir takım yurttaş haklarıdır. Çağımızda yaşanan büyük gelişmeler, bu doktrinlerde de zaman zaman sertleşme, keskinleşme veya esnemelere sebep olur.

Teknik, geleneksel demokratik doktrinleri eskitir. Gelişmeler, devleti kendi tekniklerinin icapları gereği kendi yönetim doktrinini oluşturmaya zorlar.

j. Totaliter Devlet: Teknik ayrıca, devletin totoliterleşmesine ve vatandaşların hayatını tamamen absorbe etmeye neden olur. Bu, bütün tekniklerin devletin elinde toplanmasından kaynaklanır. Teknik eylem biçimleri nedeniyle de totalitarizme neden olur. Ne kadar sınırlamak isteseniz de artık önüne geçmek mümkün olmaz. Devlet teknik bir propaganda sistemi kullandığında kaçınılmaz biçimde totaliterleşir, polis gücü teknikleştiğinde devletin özü haline gelir.

Teknikte bir özel alan olmadığı gibi, bireye de yer yoktur. Teknik bireyi ele geçirmeye, yani kalitatif olanı kantitatif olana dönüştürmeye çabalar. Burada ya dönüşüm yada top yekün bir imha söz konusudur.

Teknik devlet sırf teknikler kullanıldığı için tekniktir. Ancak demokrasiler ile totaliter arasında büyük bir fark vardır. Hepsi aynı yolu izler, fakat diktatoryal devletler tekniği kullanma imkânlarının bilincine varmıştır. Bunlardan ne gibi avantajlar elde edeceğini bilir, bilinçli ister. Onlara göre kural, bütün araçları hiçbir tehdit olmadan kullanmaktır. Diğer yandan demokratik devletlerde bu bilinç yoktur. Kanunlar, adalet, gelenekler bu hususta engelleyici etkiler gösterirler. Demokratik devlet, her şeyden önce çok özel bir insan tipiyle uğraşır. O da: “seçmen”dir.

Diktatörlerin üstünlüğü tamamen teknikleri yoğun kullanmasından kaynaklanır. Bu devletlerin izlediği Faşizm ve Komünizm de ifadesini bulan iki ana yol vardır. Aslında komünizm de, faşizm de aynı teknikten beslenir ve birbirlerinden faydalanırlar. İki düşman kardeş gibidirler. Toplama kampları, devasa polis aygıtları, işkenceler, yiyecek karneleri, çeşitli planlamalar, sınırsız yetkiler…

Marksizm, bu olaylar silsilesini tam bir doktrinde düzene bağlar. Modern dünyayı anlamak için bir anahtar sunar. Kendi kaderini de tekniğine bağlar. Faşizmin teknikle ilişkisi de aynen böyledir. Nazizm hedeflerine ideolojik bir kisve kazandırdı. Ancak bu kisve nafileydi, çünkü bir propaganda aracı değildi ve çok çabuk yayılıyordu. Komünizm ise, devletle tekniğin birleştirilmesinde daha sağduyulu ve insancıl çıktı. Bu açıdan gerçeğe daha yakın ve ortalama insanın bilinci için daha az sarsıcı idi.

k. Hukuk Tekniği: Adaletin işlevi ile hukuk tekniği arasında büyük bir tartışma vardır. Çünkü adalet ile hukuk tekniği arasında bazı anlamsal kaymalar bulunur. Hukuk adaletin bir fonksiyonu olarak oluşturulur.  Adalet ise, devletin hizmetinde değildir, insanlar arasındaki eşitlik ve adil olma duygusundan geçer. Oysa hukuk tekniği adaleti makineleştiren, meseleyi özden uzaklaştıran yeni bir yapı teklif eder. Ayrıca bazı eksikleri de vardır. Daha az güvenilirdir.

Son zamanlarda hukuk tekniğine yönelik farklı tanımlamalar getirilmiştir. Saleiller’e bu teknik, “hukuki konseptlerin düzenlenerek kurallara indirgenmesiyle tutarlı bir sistem”e dönüşür.” Savigny, “hukukçuların bilimsel bir tasarımıyla ilgili” olduğunu söyler. Kohler ise, hukuk tekniğine “hukuk metinlerinin pratiğe adapte etme” rolünü verir. Yani, kural, tasarı ve pratik üzerinde yoğunlaşan bu görüşler, tekniğin bu alanda nereye kadar ulaşabileceğine de işaret etmektedir.

Burada, aslında, teknik ile bir iradenin varlığı söz konusudur. Yani devlet bu bütünlük içerisinde genel bir organizatör vasfıyla öne çıkar. Burada hukuk bir kurallar manzumesi,  ayrıntılı bir mekanizma olarak görülür. Ancak uygulanmadığı sürece önemi yoktur. Bu nedenle bir hukuk tekniğine ihtiyaç vardır.  Çerçevesini, boyutunu da yasalar ve sınırlılıklar çizer.

Çağımızda hukuk tekniği, bürokrasinin artık adaletin ağırlığını kaldıramayacağına işaret etmektedir. Adalet XX. Yüzyıl Batı medeniyetinin/devletlerinin tümünde düzen ve güvenlik manasında kullanılmaktadır. Bu teknik yeterince geliştiğinde adalet kavramının yerini alır. Yani hukuk, adalet yerine düzeni sağlamaktır. Bu bakımdan eğer kurallara uyulursa polis ve jandarma gibi düzeni sağlayıcı bir kolluk gücünün varlığına ihtiyaç duymaz. Bu nedenle siyasal teknik ile hukuk tekniği arasındaki ayırım da ortadan kalkar.

Sonuç olarak, adalet teknik karşısında bir kurallar manzumesine dönüşür. Düzeni korumak için polis ve jandarma gibi güçlere görev düşer. Hukuk kaybolur. Hukuk adaletten koparılınca ibresi olmayan bir pusulaya döner. Adaletin yerini düzenin alması, her ne kadar hukukun teknikleştirilmesi açısından faydalı görülse de, kendisi bu kopuşa sebep olacak faktörlerden biri haline gelir.

l. Devlet ve Teknik: Bilindiği üzere teknik gelişmeler, bireyler vasıtasıyla devlete ulaşmış ve onun gücüyle daha da gelişmiştir. Ancak bazen tekniklerin kontrolsüzce kullanılarak toplumsal yapıyı ve moral değerleri yerle bir ettiği ve zarar verdiği görülür.

1. Kontrolsüz Teknik: Maalesef çağımızda, tekniğe karşıt bir denge henüz yoktur. Bu nedenle genellikle toplumsal yapıda görülen her yeni eğilim, dürtü ilk savunma hattı diyebileceğimiz bazı engellerle karşılaşır.

Bunlar ahlak, kamuoyu, toplumsal yapı ve devlettir. Tekniğin gelişmesinde/kontrolünde ahlak bir tarafa bırakılırsa, komuoyu ve toplumsal yapı onun engellenmesinden çok gelişmesine fırsat verir. Onu fren-leyen/letmek zorunda olan devlettir. En azından dengeyi sağlamalıdır. Fakat, eskiden –tekniğin ilk geliştiği zamanlarda- böyle bir misyonu da olan devlet, artık tamamen tekniğin yanındadır ve onun gelişmesine güçlü bir katkı sunar.  

2. Modern tekniklerin gelişmesinde Devletin Rolü: Bugün tekniğin gelişmesinde herhangi bir engel olmadığı gibi, onun insanlara zarar vermesini engelleyecek bir kuvvet de bulunmamaktadır. Bu nedenle modern tekniklerin gelişmesinde devletin rolü büyüktür. Bunun iki önemli nedeni vardır:

a.       Devlet tekniklerin en büyük kullanıcısıdır. Bu sebeple gelişmesini ister.

b.      Yeni ve modern tekniklerin gelişmesi için gerekli mali desteğe ancak devlet sahiptir.

Teknik  =    İnsan (Teknisyen)   +  Kaynak + Organizatör (Devlet)

Devlet büyük araştırmaları finanse eder. Bunu yaparken bazı kurum ve kuruluşlarla birlikte yönetim ve planlamayı da ihmal etmez.

3. Tekniğin Hizmetindeki Kurumlar: Büyük çaptaki araştırma ve deneyler devasa yapıları, insan kaynağını ve mali yapıyı gerektirir. Bu sebeple yeni organizasyonlar kurulur. Bunların büyük çoğunluğu devlete ait özerk yapılardır.

Sovyetler Birliğindeki Bilimler Akademisi, Bilimsel Araştırma Enstitüleri, Gosplan (Sovyet planlama Teşkilatı); ABD’deki komiteler, araştırma kurumları, şirketler ve bunların arasındaki ilişkiyi sağlayan organizatör devlet büroları bu tür kuruluşlardır. Türkiye’de ise, DPT, Tubitak, Tuba, DİE ve üniversitelerde bulunan bazı araştırma enstitülerini sayabiliriz. Ama hepsinin üzerinde yine de devlet vardır.

 

V. KAYNAKÇA 

Ali Musa Arslan, “Teknoloji Canavar mı?”, http://her-an.org/2015/02/teknoloji-canavar-mi/

Dilaver Demirağ, “Makinenin Tahakkümü: Anarşist Ekolojide Teknoloji”, http://itaatsiz.org/2014/04/26/makinenin-tahakkumu-anarsist-ekolojide-teknoloji/

Hayriye Erbaş, “Dünya cebimizde: Küçük Ama Büyük Cep telefonu”, http://www.fotografya.gen.tr/TR/belge/1-471/hayriye-erbas.html

Jacques Ellul, (Çev.: Musa Ceylan), Teknoloji Toplumu, Bakış Yayınları, İstanbul 2003

_________ “Anarşi ve Hristiyanlık”, http://www.ikarosyayinlari.com/jacques-ellul

 

 

                                

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


[1] Devletin “yüksek çıkarları”. Devletin adalete ve kendi yasalarına aykırı eylemleri için gerekçe olarak başvurulabilecek bir kavram.

 

 
YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 
-  TEKKE

-  KAPICIK

-  Cumhuriyetten Sonra Ordu’da Şiirin Gelişimi ve Yetişen Şairler:

-  Cumhuriyetten Buyana Orduda Basın-Yayın ve Edebiyat Çevreleri

-  Anadoluda Bölge Bölge, İl İl Nevruz Kutlamaları

-  Nevruz Törenleri

-  Türk Dünyasında Nevruz Kutlamaları

-  Türk Kültüründe Nevruz

-  Kosova'da Türkçe yayınlanan Bir Gazete: "Tan"

-  Makedonya'da Türkçe yayınlanan Bir Edebiyat dergisi:

-  Kosova ve Makedonya'da Türkçe Yayınlanan Çocuk Dergileri

-  Kosov'da Türkçe Yayınlanan Gazete ve Dergiler-III

-  Kosov'da Türkçe Yayınlanan Gazete ve Dergiler-II

-  Kosova'da Yayınlanan Türkçe Gazete ve Dergiler-I

-  Kosova'da Çocuklar Türkçe'ye "Kuş"la Kanatlandı

-  Sevinç "Tomurcuk" Açtı

-  Birlikten Çocuklara Güzel Bir Hediye: "Sevinç"

-  Kosova'da Türkçe Bir Çocuk Dergisi: Bahar

-  Kosova'da Türkçe'yi Bayraklaştıran yazar: Reşit Hanadan

-  Reşit Hanadan

-  İnsani Teknikler

-  Teknik ve Devlet

-  Teknoloji Toplumu

-  Bir Aile Cinayeti

 
 
 

ARŞİV
 

GALERİ
 


BLOG

 
 
Prishtine Universitesi Filoloji Fakultesi Turk Dili ve Edebiyati Bolumu Prishtine / KOSOVA    salihokumus@gmail.com
Copyright © 2015 Salih OKUMUŞ - Her Hakkı Saklıdır.Site içeriği kaynak gösterilerek kullanılabilir.