ANASAYFA  
 
 
 
Salih OKUMUŞ
salihokumus@salihokumus.com
 
 

Türk Kültüründe Nevruz

19.3.2016

Kültürlerin büyüklüğü milletlerin kurdukları medeniyetlerle ölçülür. Türk kültürü kendisini besleyen mahalli folklor unsurları, gelenek ve görenekleriyle bütün tazeliği ve canlılığıyla yaşamını sürdürmektedir.

Nevruz, Farsça "Nev" ve "rûz" kelimelerinden oluşmuş bir terkiptir. Yeni gün anlamına gelir. Nevruz Azerbaycan'da Novruz, Kazakistan'da Novrız, Kırgızistan'da Nooruz, Kırım Türklerinde Navrez, Batı Trakya Türklerinde Mevris olarak kullanılır. Nevruz ile tabiat yeniden doğar ve yeni bir hayat başlar. Nevruz günü, aynı zamanda iyilik ve bereketi temsil eden baharla, kötülük ve sıkıntıyı temsil eden kışın mücadelesini sembolize eder. 

Nevruz güneşin koç burcuna girdiği gün olup, Rumi takviminde Mart ayının dokuzuna rastlar. İlkbaharın başlangıcı 12 hayvanlı Türk takvimine göre yeni yıl olarak kutlanmaktadır. Eski Türkler ve nüfus yoğunluğu sebebiyle son bin yıldır Türklerin hükümranlığı ve egemenliğinde olan kalan İranlıların, yılbaşı olarak kabul ettikleri Nevruz, aslında sadece Türklerin değil Türklerle aynı coğrafyada yaşayan bütün halkların Yeni yıl olarak kutlamaları gereken bir gündür.

 “Nevruz” Orta Asya’dan beri bilinmekte ve kutlanmaktadır. Nevruz’un Türlük âleminde “istiklal günü”, “Ergenekondan çıkış” ve “bahar bayramı” manalarına geldiği ifade edilmektedir.

Ergenekon Destanı, bilindiği gibi Türkün büyük bir felaketten sonra etrafı dağlarla çevrili bir vadide 400 sene yaşadıktan sonra buradan çıkışını anlatır.[1] Ergenekon kelimesinin yapısına bakıldığı zaman, sarp, yalçın, dağ beli manalarına geldiği görülür.[2]

Nevruz, Türklerde aynı zamanda Ergenekon bayramı olarak da kutlanmaktadır. Türkler davullarla, ciritlerle, oyunlarla bu yeni günü takdis ve taziz ederlerken, Acemler de (İran) onlara imrendiler, bu bayramı kabul ettiler. Hatta yeni gün ismini kendi lisanlarına tercüme ederek Nevruz dediler. Acem tarihinde Nevruz’a esas olabilecek bir vak’a bir masal, bir an’ane bir rivayet yoktur. Halbuki Türk tarihinin, Türk an’anesinin devam eden akisleri Acemlerin Nevruz dedikleri şeyin tamamıyla bizim Yeni gün, biz Türkerin milli bayramıdır. Tarihimiz, mazimiz, masallarımız, an’anelerimiz ve nihayet Ergenekon demir ayinimiz bu milli bayramımızın bir efsane değil, milli ve içtimai bir hakikat olduğunu ortaya koymaktadır.

Türklerin Ergenekon’dan çıktıkları bu günün güneş takvimine göre yeni yıla yani Mart’ın dokuzuna (Miladi 21 Mart) rastlaması bu güne ayrı bir mana kazandırmıştır. Ergenekon’dan çıkış Türkün “istiklal günü” olarak Nevruz geleneği ile yaşatılarak günümüze kadar gelmiştir.

Türklerde tabiat, var oluş ve diriliş bayramı olan Nevruz’dan Ebulgazi Bahadır Han’ın “Şecere-i Terakkime”sinde bahsedilir. Ebulgazi Bahadır Han (1603-1663) bu konuda şu bilgileri vermektedir:

“Oğuzlar ve Moğollar Ergenekon’dan çıkılan günü ve onun saatini bellediler. Her sene o günde ve saatte bayram yaparlar. Bir parça demiri ateşe koyup kızdırırlar, önce Han bir aletle demiri tutup örse koyar ve çekiçle vurur.O günü  gayet aziz tutarlar.[3]

Divânü Lügati't-Türk'te de ilkbaharın gelişi olarak belirtilir. Türk edebiyatı ve musikisine de Nevruz; Nevruz-ı Asl, Nevruz-ı Arap, Nevruz-ı Bayati, Nevruz-ı Hicaz, Nevruz-ı Acem ve Nevruz-ı Seba olarak girmiştir. Tarihte pek çok devlet tarafından bayram ve gelenek olarak kutlanmıştır.

Selçukulu ve Osmanlı'da milli bayram olarak kutlanan Nevruz, Nevruziye adlı şiirlere ve şenliklerle ziyafet verilerek kutlanırdı. Alevi ve Bektaşiler arasında da kutlanan Nevruz'da özel ayinler yapılırdı, yine Zerdüştler ve Yezidiler'de 21 Mart'ı bayram olarak kabul etmişlerdi.

Nevruz’la ilgili diğer mühim bir rivayete Ziya Gökalp’in “Ergenekon Destanı” adlı şiirinde rastlıyoruz. Gökalp, Ergenekon’dan çıkış gününde yapılan bayramı şöyle anlatıyor:

“Kurt bir delik buldu, gitti,

Bir demirci takip etti

Ocak yaktı, taş eritti

Sağ elinde bayrağımız.

 

Büyük sevinç, büyük müjde

Bayram yaptık köyde, kentte

Torun, oğul, baba, dede

Büyüğümüz,ufağımız...”[4]

diye dile getirdikten sonra, bayrak açıp “demirci”nin Türklere önderlik edişine işaret eder:

“Demirciye Bozkurt dendi

Han tanındı, taç giyindi

Yoldan önce kendi indi

Sağ elinde bayrağımız...

 

Ergenekon yurdun adı

Börteçine kurdun adı

 Dört yüz sene durdun hadi

Çık ey yüz bin mızrağımız.”[5]

Nevruz’un “Ergenekon” günü olduğunu ifade eden Süheyl Ünver,  Nevruzun Orta Asya’daki eski bir Türk Bayramı olduğunu belirtir. Ayrıca Nevruz’un gece ile gündüzün eşit olduğu güne rastladığını da söyler.[6]  A.Haluk Çay, Nevruz Bayramını bir tabiat, var oluş ve diriliş bayramı olarak telakki ederken, Nevruz’a “Türk Ergenekon Bayramı” demektedir.[7] B.Noyan ise, “Türkler için Nevruz, Ergenekon’dan çıkış, dünyaya yayılış günüdür” şeklinde ifade etmektedir.[8]

Nevruz çeşitli Türk topluluklarında Yeni Kün, Yengi Gün, Yengi Kün, Yeni Yıl, Çağan, Ergenekon, Ergenekün, Ulustın, Uluğ Küni, Baba Marta, Bahara Kavuşma, Ulaşma, Yeni Yıl ve hatta Anadolu'da Sultan-ı Nevruz, Nevruz Sultanı ve Mart Dokuzu gibi adlar ile anılmaktadır. Türk dünyasının büyük bir bölümünde Nevruz'dan bozma, Naaruz, Navruz, Nevriz, Nevris adlarına da rastlanır. Arapça kaynaklarda ise, Nevruz olarak geçmektedir. Nevruz'un Türk Dünyası'nda yirmi beşin üzerinde, Anadolu'da ise kırka yakın ismi vardır.

Nevruz’un milli, dinî ya da değişik adlar altında çeşitli ülkelerde kutlandığı görülmektedir. Türklerin Orta Asya’dan Avrupa ve Anadolu’ya göçleri sırasında değişik milletlerle temas halinde olduğu muhakkaktır. Bu temas sosyal ve kültürel alanda çeşitli etkileşimi de gündeme getirmektedir. Bu itibarla, Nevruz’un bazı ülkelerde farklı şekillerde de olsa kutlanması çok doğaldır.

Nevruz’un eski ismini tam olarak bilememekteyiz. Ancak İslamiyet’ten önce “Ergenekon’dan çıkış”, “istiklaliyet” ve “bahar”  bayramı olarak kutlanırken, zamanla Fars kültürünün de etkisiyle “yeni yıl” manasında kullanılır.

Nevruz’un kelime manasının bu şekilde bir değişim göstererek yeni anlamlar kazanmasının çeşitli sebepleri vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Göçler sonucu Anadolu’daki Türk kültürü ve adetlerinin çeşitli milletlerle teması.

2. İslamiyet’ten sonra Nevruz’a islamî motiflerin katılması ve bu surette kutlanma alanının genişleyerek, Müslümanlar arasında da kendisine yer bulması.

3. Eski İran takvimine göre, 21 Mart’ın yeni yıl olması. Hatta bu hususda Hasan Amid, “Fehren-i Amid” adlı eserinde; “Yeni gün, senenin ilk bayramı, Mart ayının ilk günüdür ki, İranlıların milli bayramıdır ve Nevruz-i Sultanî ile aynı güne tekabül eder.” demektedir.[9]

4. Farsça’nın zamanın edebî ve kültür dili olması sebebi ile böyle bir etkileşimin olması normal karşılanmalıdır. Türkler İslamiyeti bir çok özelliği açısından İran’ın üzerinden almıştır. Bu gün kullandığımız dini terimlere baktığımız zaman bunu daha açık olarak göerebiliriz. Ör: Abdest, Namaz (Mecusilerin ateşe tapma eyleminin adı.)

21 Mart’ın Türk ve İslam dünyasında farklı anlamlarda kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca 21 Mart’la ilgili olarak çeşitli rivayetler de bulunmaktadır.  Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Türklerin Ergenekon’dan çıktıkları gündür. Beş bin yıldan beri Doğu dünyasında bilinir. Orta Asya Türklüğünün bayramıdır.           

 2. Orta Asya ve yakın Şark halklarının ananevi yeni yıl bayramıdır.

3. Türklerde bahar bayramıdır .

4. Kış mevsiminin sona erip baharın başlamasıyla birlikte, Türklerin kışlaklardan yaylaklara göç etmeye başladığı gündür.

5. Bektaşilerin büyük bayramıdır. Bu gün bağ-bahçe ve kırlarda  zevk ü sefa eylerler.

6. Hz. Muhammed’ in (s.a.v) peygamberlik hil’atını giydiği gündür.

7. Hz. Ali’nin doğum günüdür

8. Dünyanın kuruluşunun tamamlandığı gündür.

9. Hz. Adem’in yaratıldığı gündür.

10. Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu gündür.[10]

11. Yunus peygamberin balığın karnından çıktığı gündür.[11]

12. Nevruz, Ateşperestlerden kalan bir bayramdır.

13. Nevruz, Kütlevi halk bayramıdır.

14. Nevruz, gününde güneş balık burcundan koç burcuna girmiştir.

15. Nevruz, İran ve Afganistan takvimine göre resmi yılbaşıdır.

16. Nevruz, Türklerde demir dövme-örs bayramıdır.

Görüldüğü gibi 21 Mart’ta çok çeşitli olayların vuku bulduğu ulvi bir gün olarak geçmektedir. Türklerin 21 Mart’ta Ergenekon’dan çıkarken yeniden istiklaliyete bu günde bayrak açmaları düşündürücüdür.

Bütün bayramların dinî ve millî bir inanıştan, o toplumu ilgilendiren ortak bir hatıradan, geleneklerden, duygulardan ve tabiattan doğmuştur. İşte millî bir bayram olan Nevruz da Müslüman olan ya da olmayan çeşitli Türk toplulukları arasında kamların dua ettikleri asırlar öncesinden günümüze kadar farklı farklı şekillerde, ama aynı ruhla hâlâ kutlanmakta. Bu bayram İslâmiyet'i kabul etmiş olan ilk Müslüman konargöçer Türk topluluklarında; sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi İslâmiyet'le çatışmayan âdetlerden biri olarak devam edegelmiştir. Böylece bu ananeler günümüz Türk dünyasına ortak kültür mirası olarak intikal etmişlerdir.

Nevruz, insan ruhunun tabiattaki uyanışıyla birlikte kutladığı bir bayramdır. Böyle bir bayramın, yani mevsimlerin değişikliğinden doğan özel günlerin, başka başka adlar altında birçok milletin sosyal hayatında yer aldığı da bilinmektedir. Mesela, Hıristiyan âleminin dinî muhteva ile şekillendirerek ve Noel Baba sembolü ile karlar ülkesinden geyiklerin çektiği kızaklarla neşe ve ümitleri taşıdığı "Noel Bayramı" bunun farklı bir örneğini teşkil eder. Bu kutlamalarda yine bahara duyulan özlem "çam ağacı" motifi etrafında şekillendiriliyor. Aynı zamanda bir takvim değişikliğini de ifade eden bu kutlamalara baktığımızda Türk'ün kutladığı "bahar bayramı"nın da bir takvim değişikliğini yansıttığı görülüyor. Burada dikkati çeken husus "baharın başladığı zaman"dır. Türk, bu takvim değişikliğini "toprağın uyandığı gün" ile özdeşleştirmiştir.

Nevruz Türk âleminde varlığını hala devam ettirmektedir. Asliyeti aynı kalmak şartıyla Türk Milleti yaşadığı müddetçe de milli bir kavram olarak yaşamaya devam edecektir. Türk insanının her zaman olduğu gibi, milletine bağlılığının en büyük işareti olarak Türk gelenek ve göreneklerini yaşatma azminde tecelli edecektir.

Tarihi bakımdan Hun, Göktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Nevruz bir örfi bayram olarak kabul edilmiş, çeşitli eğlence ve merasimlerle idrak edilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün önderliğinde, 1922, 1923, 1924 ve 1926 yıllarında Ergenekon Bayramı adıyla kutlanmış daha sonraki yıllarda bu kutlamalar mahalli seviyede sürdürülmüştür.

Türk Dünyası'nda ise, önce Çarlık Rusya'sı, sonra Sovyet İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Türklerin Nevruz bayramı kutlamaları engellenmeye çalışıldıysa da başarılı olunamamış, 1998'e kadar gayri resmi olarak kutlanan Bayram, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Azerbaycan Cumhuriyetleri ile Altay, Hakas, Tataristan özerk bölgelerinde resmen bayram olarak ilan edilmiştir. Günümüzde Balkanlardan Çin Seddine ve Sibirya içlerine kadar büyük bir coğrafyada bilinmekte ve kutlanmaktadır.

 Uzun asırlardan beri Anadolu’nun bütün köşelerinde ve bütün Türk dünyasında kutlanılan ancak, Türkiye’de resmi olarak devlet nezdinde kutlanmadığı için gözlerden kaçan Nevruz/Yeni Yıl bayramı bugün bazı gruplar tarafından siyasi ve ideolojik amaçlara alet edilmek istenmektedir. Hiç şüphe yok ki, Nevruz/Yeni yıl bayramı Türk kültür öğelerinin en temel ve köklü parçalarından birisidir. Bu sebeple de hakkında binlerce sayfa yazılacak kadar geniş ve engin bir konudur. Türkiye’mizin zor bir süreçten geçtiği bu günleri Nevruz gibi milli bayramlarımıza, adet ve an’analerimize sıkı sıkıya sarılarak, millet olarak birbirimize kenetlenerek atlatacağımıza inancımız sonsuzdur.

Bayramınız kutlu olsun.        

 


[1] Bu efsaneye göre Çinliler tarafından bozguna uğratılan Türklerden “Nuhuz” ve “Koyan” adlı iki Hakanzâde ile iki kız kurtulurlar. Dereler aşar, tepeler aşar, karanlıklarda yürürler. Nihayet bir sabah önlerinde bir iz görürler. Bu bir insan izi değildi. Koştular, izin üzerinden saatlerce koştular. Kızın birisi sevinçle, işte diyerek haykırdı. Bu bir alageyik idi. Kovalamağa başladılar. Yol pek dar ve sarp idi. Nefes nefese koşarlarken dik bir yardan aşağı yuvarlandılar. Kendilerine geldikleri zaman şaşırdılar. Burası yeşillik ve ağaçlık bir yerdi. Güzel çiçekler açmıştı. Renkli kelebekler uçuşuyor, kuşlar ötüyordu. Girdiler, dolaştılar. Burası adeta cennetti. Öyle bir cennet ki, kapısı yok. Hiç insana rast gelmediler. Başlarını yere eğdiler. Ümitlerini kesmediler, “yine bir gül gelir buradan kurtulur, vatanımıza kavuşuruz diyorlardı”. Akşama doğru alageyik göründü. O da bir çukurda yalnız kalmıştı. Şimdi kaçmıyor, hatta sokuluyordu. Kızlar bu geyiği okşadılar, kendilerine alıştırdılar. Nuhuz ve Kayan’la birlikte sütünü içerek karınlarını doyurdular.

Tam dört yüz sene etrafı büyük ve geçilmez kaf dağlarıyla çevrilen bu gizli yurdun içinde geçti. Bağ artık tamamıyla şenlenmiş, Türk yavruları çoğaldıkça çoğalmış, geyikler artmıştı. Ve herkes bir işle meşgul, çalışıyordu. Turanla ve tüm dünyayla ilişkilerini kesen bu gizli yurttan artık kurtulamayacaklarına hükmeden Türkler yine asla meyus olmuyorlar, yine Turan’a kavuşmaktan ümitlerini kesmiyorlardı. Bir gün bu gizli yurtta bir kurt göründü ve geyiklerden bir tanesini parçalayarak geçti. Bir çoban bu kurdun nereden geldiğini merak etmişti, arkasını bırakmadı ve küçük bir delikten çıktığını gördü. Koşa koşa yurda döndü. Gördüğünü anlattı. Hepsi birden deliğin başına geldiler. Bu delik dardı. Uğraştılar uğraştılar. Bir insan geçemeyecek kadar dardı. Nihayet içlerinden bir demirci çıktı. Ocak yaktı. Örs kurdu. Çekici örse vurarak taşları parçaladı. Ve yol açtı. Bu küçük dünyaya dört yüz sene içinde çoğalarak sığamayan Türkler birdenbire taştılar, en önde elinde bayrak deliği açan demirci Türk çıktı.

Türkler bugün çok sevindiler. Tekrar Turan’a kavuştukları için “yeni gün” diye bu çıkışlarını milli bayram adettiler. Ve deliği açan demirciye “Bozkurt” namını vererek kendilerine Han yaptılar. “Bozkurt” kelimesini Moğollar kendi lisanlarına tercüme ederek “Börteçine” dediler. Ve bu milli bayramı onlar da tanıdılar. Artık her yıl yeni günde demir ayini yapmak kaide haline geldi. Yeni günde Hakan milli ocağın önüne gelir, bir demir parçasını kızdırır, sonra örs üzerine koyarak çekiçle döverdi.

[2] Bahattin Ögel, “Türk Mitolojisi”, K.B. Yay. Ankara

[3] Ziya Gökalp, “Türk Töresi”,  Ankara 1976

[4] Ziya Gökalp, “Kızıl Elma”, Ankara 1976

[5] Ziya Gökalp, “Kızıl Elma”, Ankara 1976

[6] Süheyl Ünver, “Tıp Tarihi Yıllığı”,

[7] A.Haluk Çay, Türk Tarihi Dergisi,  S.14

[8] B. Noyan, Türk Tarihi Dergisi, S.102

[9]  Hasan Amid, “Fehren-i Amid”, Tahran 1968

[10] Z. Abidin Makas, “Türk Milli Kültüründe Nevruz”, İstanbul 1987

[11] Z. Abidin Makas, “Türk Milli Kültüründe Nevruz”, İstanbul 1987

 

 

 
YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 
-  TEKKE

-  KAPICIK

-  Cumhuriyetten Sonra Ordu’da Şiirin Gelişimi ve Yetişen Şairler:

-  Cumhuriyetten Buyana Orduda Basın-Yayın ve Edebiyat Çevreleri

-  Anadoluda Bölge Bölge, İl İl Nevruz Kutlamaları

-  Nevruz Törenleri

-  Türk Dünyasında Nevruz Kutlamaları

-  Türk Kültüründe Nevruz

-  Kosova'da Türkçe yayınlanan Bir Gazete: "Tan"

-  Makedonya'da Türkçe yayınlanan Bir Edebiyat dergisi:

-  Kosova ve Makedonya'da Türkçe Yayınlanan Çocuk Dergileri

-  Kosov'da Türkçe Yayınlanan Gazete ve Dergiler-III

-  Kosov'da Türkçe Yayınlanan Gazete ve Dergiler-II

-  Kosova'da Yayınlanan Türkçe Gazete ve Dergiler-I

-  Kosova'da Çocuklar Türkçe'ye "Kuş"la Kanatlandı

-  Sevinç "Tomurcuk" Açtı

-  Birlikten Çocuklara Güzel Bir Hediye: "Sevinç"

-  Kosova'da Türkçe Bir Çocuk Dergisi: Bahar

-  Kosova'da Türkçe'yi Bayraklaştıran yazar: Reşit Hanadan

-  Reşit Hanadan

-  İnsani Teknikler

-  Teknik ve Devlet

-  Teknoloji Toplumu

-  Bir Aile Cinayeti

 
 
 

ARŞİV
 

GALERİ
 


BLOG

 
 
Prishtine Universitesi Filoloji Fakultesi Turk Dili ve Edebiyati Bolumu Prishtine / KOSOVA    salihokumus@gmail.com
Copyright © 2015 Salih OKUMUŞ - Her Hakkı Saklıdır.Site içeriği kaynak gösterilerek kullanılabilir.